26 Mayıs 2014 Pazartesi

Masal Şehir Kapadokya


Peribacaları, mağara oteller, kiliseler, tarih kokan açık hava müzeleri, adrenalin yüklü balon turu, doğal lezzetler ve sonsuzluk hissi veren büyülü bir güzellik... Dilden dile dolaşan masalsı bir diyar... Yoksa siz hala Kapadokya'yı görmediniz mi?

Ülkemizde görülmesi gereken tarihi ve turistik yerler saymakla bitmez. Bu kadar zengin ve tarih yatan topraklarımız yurt dışından ziyaretçi akımına uğrarken, biz de kendi ülkemizi doyasıya gezmeli ve tarihimizi görerek öğrenmeliyiz diye düşünüyorum...Bu nedenle ben de 
Türkiye’nin en özel görsel miraslarından biri olan Kapadokya’yı ziyaret etmeye karar verdim. Türkiye’de yaşayıp da Kapadokya’yı henüz ziyaret etmeyen birçok insan tanıyorum. Bu gruba bende dahildim. Bu kadar övgüyle söz edilen, videolarda, fotoğraflarda görerek içimizi çektiğimiz Kapadokya için nihayet yola koyuluyorum.

 Kapadokya’ya yakın şehirlerden biri olan Kayseri için uçak bileti alıyorum. 1 saat 35 dakikalık uçak yolculuğundan sonra Kayseri havaalanına iniyorum.

Aile dostumuz olan bir aile beni özel arabayla aldırıyor ve kalacağım otele doğru yola çıkıyoruz. 1 saate yakın zamanla Kapadokya’nın meşhur peribacaları görünmeye başlıyor. Bilmeyenlerimiz için açıklamak istiyorum; B
undan milyonlarca yıl önce Kapadokya bölgesi bir iç denizmiş. Bölgenin güneyinde yapılan arkeolojik kazılarda ilkel deniz canlılarına ait fosillerin bulunması bu tezi doğruluyor. Yerkabuğunun hareketlenmesi ile birlikte dünyamızın merkezindeki magma tabakasında bulunan sıcak lav, yerkabuğunda oluşan derin çatlaklardan çıkış yolları bularak Erciyes, Hasan Dağı ve Güllüdağ yanardağlarından yeryüzüne püskürmeye başlamış. Bu volkanik hareketlilikle birlikte denizi kurumuş ve denizin bulunduğu yerdeki çukur bölge lav ile dolmaya başlamış. Peri bacalarının oluşmasındaki en birinci etken lavların çukur bir bölgede birikmiş olmasıdır. Yoksa her lav püsküren yerde Peri bacası oluşmazmış diye de eklemek istiyorum.

Kapadokya’ya gelmeden önce özellikle mağara tipi otellerden birini seçtim. Buralara kadar gelmişken Kapadokya’nın bu özel atmosferinde uyumak ve uyanmak istedim. Özellikle Göreme bölgesinde mağara tipi oteller görmek mümkün. Bunların arasından en meşhur olanı ise Anatolian Houses. Niçin meşhur olduğunu ilerleyen satırlarda sizlerle paylaşacağım.

BÜYÜLEYİCİ GÖREME

Göreme, Kapadokya gezim sırasında en sevdiğim yerlerden biri oldu. Burası
Nevşehir ilinin Ürgüp ilçesine bağlı bir köy. Kasabanın 12 kilometre batısında bulunuyor. İçinde yer alan sayısız peribacaları sayesinde dünyaca bir ün kazanmış. Bizans devrinden kalma mağara kiliseleri, kayalara oyulmuş barınaklar, buranın en büyük özelliği. Bu nedenle taşıdığı tarihi önem, Göreme'yi bir turistik bölge yapıyor. Dünya’nın her yerinden gelen turistleri görünce Kapadokya’ya yaptığım haksızlığı bir kez daha anlıyorum. Burası gerçekten gördüğüm en özel şehir.

Ayrıca Göreme yüzyıllar boyu güzellikleri ve kültürel zenginlikleri ile tarih yazarlarının ve seyyahların ilgisini çekmiş. Kapadokya persler döneminde  “Kalpatuka“ adıyla anılmaya başlamış ve Kalpatuka; iyi at yetiştirilen bölge anlamına gelmiştir. Gerçekten de burada birbirinden güzel ve değerli atlar görmek ve hatta onlarla vadiler arasında safariye katılmak mümkün.


TARİH KOKAN CAVE OTELLER
Otele doğru giderken Göreme’nin çarşısından geçiyorum. El dokuması halılar, el yapımı objeler ve çeşit çeşit kumaşlar satan dükkanlar peribacalarının çevresine otantik bir renk katıyor. Restoranlar, kafeler ve balon firmaları arasından kısa bir yokuş çıkarak Anatolian Houses’a varıyorum. Burası doğallığı bozulmadan içerisinde küçük odalar oluşturularak yapılmış lüks mağara tipi bir otel. Personel oldukça profesyonel ve güler yüzlü. Otelin genel müdürü Tahsin Topuzayak ile ayaküstü sohbete koyuluyoruz. Oldukça sıcakkanlı ve misafirperver bir bey.
Güzel odalarından bir tanesini geziyorum ve kalmaya karar veriyorum.

Mağara tipi dediğim odalar burada villa konforunda misafirlerini ağırlıyor. Jakuzisinden şöminesine her şey düşünülmüş. Dekorasyon şahane. Odaya girer girmez pozitif ambiyansı yakalıyorsunuz. Otelin diğer şahane özellikleri ise SPA ve Hint Restoranı hizmeti vermesi. Dilerseniz gün içinde ki gezilerinizin yorgunluğunu Bali masajı ve ortak kullanım SPA hizmetleri ile atabilir, Hint mutfağından lezzetler tadabilirsiniz.

MEŞHUR PERİBACALARI
Otele yerleştikten sonra çevre gezime Paşabağ’dan başlıyorum. Kapadokya bölgesinde benzersiz olan mantar formundaki enteresan Peribacalarının bulunduğu Paşabağ Vadisi aynı zamanda Peribacası oluşumu ve gelişiminin de en iyi gözlenebildiği yerlerden birisi. Ayrıca yürüyüş yolları da peribacalarının arasından geçtiği için burada yürüyüş yapmak da oldukça keyifli.

Yürüyüşümü sürdürürken merak ve şaşkınlıkla izlediğim oyuntuları fotoğraflıyorum. Olağanüstü yaşam hikayeleri, masallar burada yazılmış olmalı. Ben de yüksek dozda ilham alıyorum. Engebeli tepelerde cycling yapan bisikletçiler dikkatimi çekiyor. Bir köşede insanlar yakınları için hediyelik eşya alıyorlar. Meşhur Peribacaları biblolarını misafirliğe gittiğim evlerden hatırlıyorum. Bu kez ben birilerine hediye etmek için aynı bibloları paketletiyorum.

En sevimli detaylardan birini paylaşmak istiyorum; buranın Jandarma karakolu bütünü bozmamak adına peribacalarından birinin içinde yer alıyor. Bu doğal mimarinin doğallığını bozmamak kesinlikle en doğru karar olmuş. Hemen karşısında ziyaretçilere mola alanı düzenlenmiş. Küçük bir kafede dileyen grup dinlenirken dileyen şarap ve meyve alışverişi yapıyor. Buranın en meşhur meyvesi üzümden sonra nar ve geziniz boyunca en sık karşılaşacağınız meyve de yine nar!

AÇIK HAVA MÜZESİNİ ZİYARET
Pağabağ’dan sonra Göreme Açık Hava müzesini gezmeye gidiyorum. Giriş için bilet alınması gerekiyor. Gişe görevlisinin önerisi üzerine kendime müze kartı alarak çok doğru bir şey yapıyorum çünkü burada gezeceğim hemen hemen her kilise ve vadi için bilet almam gerekiyor. Bende 30 TL karşılığında aldığım müze kartımla rahatça gezilerimi sürdürüyorum.

Buranın hikayesi Kapadokya ve Göreme halkının kayaya çok kolay şekil verilebildiğini fark ederek ev, kilise ve manastırlar oymasıyla başlamış. 4.yüzyılda bölgede Kayseri’den Aziz Basil’in talimatıyla küçük topluluklar oluşmaya başlamış ve bu kayalara evler oyulmuştur. MS 725-842 yılları arasında bölgedeki kutsal mekanların süslenmesi asgari ölçekte tutulmuş, genellikle sadece haç imgesi kullanılmıştır. Bu dönemden sonra kayalara yeni kiliseler oyulmuş ve kutsal mekanlar renkli fresklerle süslenmiştir. Özellikle ilk Hristiyanlar tarafından sığınak olarak kullanılan mekanlarda Bizans sanatının önemli örnekleri yer alıyor.

Göreme açık hava müzesinde yer alan sığınakları ve kiliseleri gezmeye başlıyorum. Dikkatimi çeken en güzel detaylardan biri o zamanın halkının zekice yaşam planı oluşturarak bir çok şeyi kolay hale getirmeye çalışması oldu. Yemek pişirilen ocaklar, yemek yedikleri masa ve oturmak için oydukları çıkıntılar o zaman için oldukça yaratıcı görünürken, aslında gösteriyor ki aradaki zaman farkı insanı ve yaşam mücadelesini hiç değiştirmemiş.

Sığınaklar arasında yapılan geçişler paylaşımı ve yardımlaşmayı kolaylaştırırken, mağara katları arasında yukarı ve aşağı inişler için merdiven amaçlı oyuntular düşünülmüş. Mağara duvarlarında zaman bilgisini sağlamak için çubuklar çizilmiş ve böylelikle günleri takip edebilmişler. Söylediğim gibi bu şartlar da bile her şey oldukça akıllıca düzenlenmiş.

Göreme Açık Hava Müzesinde tam altı tane kilise var. Bunlar; Tokalı, Elmalı, Barbara, Yılanlı, Karanlık ve Çarıklı kilise olarak yer alıyor. Müzeye girişte alabileceğiniz kulaklık sayesinde, kiliselerin kapısında ki elektronik rehber hizmetinden yararlanarak hikayelerini öğrenebilirsiniz. Bu altı kilise arasından en meşhur olan Karanlık Kilisenin ismi tüm kiliseyi sadece küçük bir pencerenin aydınlatmasından ileri gelmektedir. Bu pencere sayesinde kiliseye çok az ışık girebilmiş ve süslemelerin renk zenginliği bu sayede günümüze kadar gelebilmişti. Sanki bir gün önce yapılmış gibi görenleri şaşırtıyor.

ZELVE KÖYÜ
Bir sonraki durağım
Nevşehir ilinin Avanos ilçesine bağlı eski bir kaya yerleşimi olan Zelve Açık Hava Müzesi. 50-60 yıl öncesine kadar bu oyma kaya yapılarda yerel halk yaşamaya devam ediyormuş. Günümüzde ise buranın eski sakinleri müzenin girişinde Gözleme ve ayran satan yerleri işletiyorlar.
Müzenin hemen girişinde ücretli bir otopark mevcut. Burada müze kart geçerli. Müze kartı olmayanlar 8TL gibi bir ücret ödüyorlar. Ayrıca, girişteki vezneden açık hava müzesinin bir krokisini ücretsiz veriyorlar. Almayı unutmayın.
Zelve Örenyeri‘nde pek çok kaya kilisesi, yerleşim yeri ve hatta bir cami var. Bazı bölümler göçük tehlikesi nedeniyle ziyarete kapatılmış, uzaktan bakabiliyorum. Burada bulunan en önemli yerler; Değirmen, Üzümlü ve Balıklı Kilise, Direkli Kilise, Kutsal Hac Kilisesi, Cami, Tünel ve Manastır.
Benim en çok hoşuma giden Üzümlü ve Balıklı kilise oldu. Duvarlarındaki üzüm ve balık resimlerinden olsa gerek iç açıcı ve huzurlu bir ambiansı var.

Kiliseleri dolaştıktan sonra şarap mahsenlerini fotoğraflıyordum. O sırada yanımdan bir Türk aile geçiyordu. Küçük kız ve annesi arasında şöyle bir diyoloğa tanık oldum;
-Anne sen prenses olmak ister miydin?
-Bilmem hiç düşünmedim kızım
-Ben isterdim anne.

Öyle hoşuma gitti ki… çocukların hayal güçlerine bir kez daha hayran oldum. Bir küçük kız burada prenseslerin yaşadığını duydu ya da hayal etti. Ben de girişte bir zaman makinesi olsa ve bizi buradaki eski yaşama götürse, gezimiz bittiğinde çıkışta tekrar bugüne gelsek diye hayal etmiştim. Çok eğlenceliydi.
Zelve gezimi de bitirirken çıkıştaki gözlemelerin kokusuna karşı koyamayarak  afiyetle kaşarlı gözlememi yiyorum.


DAMAKLARDA İZ BIRAKAN TESTİ KEBABI

Akşam yemeğim için Göreme Çarşısındaki pidecilerden birini tercih ediyorum. Damak zevkiniz çok hassa ise belki daha önce yedikleriniz kadar iyi olmayabilir fakat Kapadokya’da yemek sektöründe pek fazla seçenek olmadığını da unutmamak lazım diyorum. Fakat buranın en meşhur yemeği olan testi kebabı yemeden dönmeyin gerçekten çok lezzetli. Ben Ürgüp’te Han Çırağan isimli et restoranında yediğim testi kebabının tadını unutamıyorum. Testinin kırılmadan önceki sunumu ve testi kırılırken ki şov lezzetli bir şey yiyeceğinizin habercisi oluyor.

BALON MANZARALARI

Kapadokya’ya gelip balona binmemek olur mu? Otelime dönüşte bir balon firmasıyla görüşüp, ertesi sabaha balon maceram için 100  Euro yu takdim ediyorum Ertesi gün sabah saat 5 te uyanıyoruz ve otel müşterileriyle birlikte balon turu servisimize binerek balonlarımızın havalanacağı yere gidiyoruz. Balonlar yerden bakınca gökyüzünde göründüğü kadar küçük değillermiş ve hazırlanma aşaması da oldukça zahmetliymiş. Fakat yerde ve gökte oluşturdukları fotoğraf gerçekten şahane. Rengarenk balon firmaları arasından Voyager balona geliyor, yerleşiyor ve uçuşa geçiyoruz. Kapadokya’ya böyle tepeden bakmak da ayrı bir keyif veriyor. Yakından kocaman görünen tepeler, vadiler bir anda kumdan yaptığımız kuleler kadar minik ve sanatsal görünüyor. Balon yükseldikçe peribacaları tüm görkemiyle bizleri büyülüyor.Rüzgar nereye eserse biz oraya gidiyoruz. Bir kere daha anlıyorum ki Kapadokya su ve rüzgarın nakış gibi işlediği harikalar şehri.
Fotoğraf lar, videolar anlatamaz bu güzelliği, kesinlikle balon sepetinin içinde olmak ve bir de gökyüzünden bakmak lazım Kapadokya’ya. Balon turumuz bittiğinde grup arkadaşlarımız ve ekip kadromuzla şampanya eşliğinde minik bir kutlama yapıyoruz. Üstelik üzerinde “Geldim ve bunu yaptım“ yazılı uçuş belgemi bile alıyorum.

ÜRGÜP VE ASMALI KONAK
Bugünkü uçuşumdan sonra dillere destan, dizilere, filmlere konu olmuş Ürgüp’ü görmeye gidiyorum. Taş evleri görür görmez Asmalı Konak geliyor aklıma. Buradayken görmeden gitmek olur mu? Asmalı Konak ziyaretçilerini ağırlıyor. Ben de dahil olmak üzere burada bulunan herkes dizideki aşkı ve otantik ambiansını tekrar anımsıyorlar. Asmalı konağın karşısındaki meydanda tüm Asmalı Konak ekibinin isimlerinin olduğu bir anı büstü var. Burada da fotoğraflar çekiliyor, dizi hatıraları konuşuluyor.

Ardından Temenni Tepesi’ne tırmanıyorum. Burası gerçekten Ürgüp manzarasını gözler önüne seriyor. Buradan Ürgüp’e şöyle bir bakmak benzersiz bir duygu yaşatıyor. Neredeyse Kayseri'ye kadar çevreyi görebileceğiniz Temenni Tepesi'ne sokak aralarından 10 dakikada ulaşılabiliyor. Aynı zamanda burada közde kahvenizi içerek fotoğraf çekmeyi sakın unutmayın.

Eğer şarap seviyor ve ilgileniyorsanız Ürgüp’teki Turasan şarap fabrikasını mutlaka ziyaret edin. Tadarak şarabınızı seçme imkanı sunan Turasan’ın en sevilen şarabı Emir.

Ve dönüşte Ürgüp çarşısında Yörem isimli baharatçıya uğrayarak bin bir çeşit baharat ve kuruyemiş arasından bir kaçını tadarak satın alıyorum. Unutmadan buranın üzüm pekmezi de bir o kadar doğal ve lezzetli. Nar ekşisi ve üzüm pekmezimi de almadan buradan ayrılmıyorum.

Gün biterken otele her dönüşümde mutlaka uğradığım  “O ağacın altı cafe“ de Türk kahvesi molası veriyorum. Bu cafe ayrıca Kapadokya’nın büyüleyici panoramalarından birine sahip ve Göreme Vadisine bakan harika bir bahçesi var. Buranın közde pişirilen köpüklü kahvesinin tadını başka hiçbir yerde bulamadım. Kullandıkları kahvenin satışını da yaptıklarını öğrendiğimde hemen kendim için bir kavanoz aldım.

KIZILIRMAKTA KAHVALTI


Ertesi günümde önce Kızılırmağa bakan Mado’da  meşhur köy kahvaltımı yapıyorum. Kapadokya’nın lezzetli peynirli böreğini mutlaka tatmalısınız. Ahşap ve sallanan Kızılırmak köprüsünden nehirde tur atan gondolları ve sevimli ördekleri de fotoğrafladıktan sonra  günümü Ortahisar ve Uçhisar’da geçiriyorum.

GÖRKEMLİ ORTAHİSAR VE UÇHİSAR KALESİ
 İlk olarak meşhur Ortahisar kalesini görmeye gidiyorum. 86 m yükseklikteki kale önceleri hem stratejik hem de yerleşim amacıyla kullanılmış. Kalenin eteklerinde 
Kapadokya’ nın karakteristik sivil mimari örnekleri bulunuyor. Kalenin tepesine tırmanış pek te kolay olmuyor. Bu yüksek kalenin içinde bir o kadar çok sayıda merdiven var .Tepeye çıkmak zor olsa da görülen çevre güzelliği yorgunluğu gideriyor. Orta hisarda evler kaleye doğru basmak basamak yükseliyor.

Ortahisar’dan Uçhisar’a geçiyorum.
Kapadokya bölgesinde kimilerinin yer altı şehirlerinde yaşadığı gibi yüzlerce insanda Uçhisar Kalesini çok katlı bir apartman gibi barınak ve sığınak olarak kullanmış. Hatta Kale, çevresindeki yer altı şehirlerine gözetleme kulesi olmuş. Kalede mezarlar, su sarnıçları, küre şeklinde granit taşlar bulunuyor. Kaleden Göremeye baktığımızda ise sıra sıra dere ve vadiler göze çarpıyor.

YERALTI ŞEHİRLERİ

Mümkünse Yeraltı şehirlerini ziyaret edin. Mümkünse dememin sebebi; uzun boylular için bu küçük yapılar sıkıntı verici olabiliyor. Fakat görülmeye değer yapıda ilgi çekici yerler olduğunu belirtmek isterim. Kapadokya Bölgesi, geçmişte sık sık çeşitli saldırılara maruz kaldığından, bu şehirlerin yapılış amacı, daha çok tehlike anında halkın geçici olarak sığınmasını sağlamaktır. Yeraltı şehirleri aynı zamanda yörede bulunan hemen hemen her evle gizli geçitlerle bağlantılıdır. Yörede yaşamış olan insanlar kendilerini daha fazla emniyete almak için yaşadıkları kayadan evleri çeşitli yerlerine geçilmesi zor odalar, tuzaklar hazırlamış, ihtiyaç karşısında kayaların dibine doğru yeni odalar açmışlardır. Böylece koridorlar ve galeriler çoğalarak yeraltı şehirlerini meydana getirmiştir.

Kapadokya’da ki son günümün büyük bir kısmımı Otelin Spa bölümünde geçiriyorum. Anatolian Houses Otel’in Spa’sında kapalı yüzme havuzu, sauna ve buhar odaları, jakuzi, macera duşları, hamam ve dinlenme bölümü mevcut. Ayrıca masaj hizmeti de profesyonel Balili bayanlar tarafından veriliyor.

Kapadokya kesinlikle gördüğüm en özel yerlerden biri oldu ve burayı tekrar ziyaret etmek için şimdiden sabırsızlanıyorum. Peribacalarının arasında dolaşmak ve bu otantik atmosferi yaşamak benim için harika bir deneyimdi. Burada mükemmel bir tarih ve doyulmaz bir huzur yatıyor.















ÇEREZ BİLGİLER

*
Kapadokya’ya turla birlikte gelmiyorsanız otel rezervasyonunuzu yaptıktan sonra bir de rent a car firmalarından araba kiralama işleminizi yapmanızı öneririm.
*Kapadokya’ya geleceğiniz tarihe karar vermeden ve valizinizi hazırlamadan önce mevsim ve hava durumu bilgilerine bir göz atın. Gündüzü ve gecesi arasında sıcaklık değerleri farklılıklar gösterebiliyor. Yanınızda mutlaka sıcak ve soğuk günler için çeşitli giysiler bulundurun.
*Vadileri ve panaromaları  sakın atlamayın derim. Bu bölgeler gezi sırasında ideal mola alanlarını oluştururken aynı zamanda büyüleyici manzaralara karşı çayınızı yudumlama imkanı sunuyorlar.
*Balon turuna katılmayı düşünürseniz (kesinlikle öneririm) video kaydedicinizi yanınıza almayı unutmayın. Döndüğünüzde sevdiklerinize göstereceğiniz adrenalin yüklü bir anınızı kaydetme fırsatını kaçırmayın.
*Yöresel üzümlerden yapılmış şarap şişelerine çantanızda mutlaka yer ayırın. Eve dönüşte hem kendinize hem de sevdiklerinize bu şaraplardan almayı unutmayın...
*Avanos ilçesinde birçok seramik atölyesi ve kayadan oyma satış mağazaları bulunuyor.Bu atölyelerde hem seramik yapımını izleyebilir hem de çarkın başına geçip siz de bir şeyler yapmayı deneyebilirsiniz.
*Malum, Kapadokya bölgesinde üzüm ve kabak dışında pek bir şey yetişmez. Bölge kabağından elde edilen çekirdeğin süt ile kavrulmasıyla üretilen meşhur kabak çekirdeğinin tadına bakmadan dönmek olmaz.
*Tüflü kayaya tırmanırken ayaklarınızın kaymayacağı tırtıklı ve ince taban yapısına sahip, hafif spor ayakkabıları sakın evde unutmayın.
*İyi aydınlatan led li küçük boy fenerleri yanınızdan ayırmayın. Yapay ışık zarar verdiği için fresk bulunan kiliselerde kullanmamalısınız ama mağaralarda ve tünellerde ihtiyacınız olacak.

Yazı: Gizem Artış

TANRILARIN VE GÜLERYÜZLÜ İNSANLARIN ADASI “BALİ “

Lezzetli ve ucuz deniz ürünleri, büyüleyici tapınakları, nefes kesen doğal güzellikleri ve gülümseyen insanlarıyla Bali, ziyaretçilerine farklı bir tatil deneyimi yaşatıyor…  İster fil safarasi yapın ister pirinç teraslarında dolaşın, isterseniz maymun ormanlarında gezintiye çıkın… Bali’den size asla unutamayacağınız anılar kalacak…
Çoğu zaman yolculuğa çıkmadan önce aklımda birkaç seçenek belirler ve doğru zamanlamayla doğru karar vermek için evrenden mesaj beklerim. Bali de seçeneklerim arasındaydı ve sessiz mesajını göndererek beni kendine çekti. Tesadüfen bir blog sayfasında gördüğüm ilan Bali’nin sessiz mesajıydı. Şöyle yazıyordu “Ben Murat, Bali’de yaşıyorum, buraya yolu düşen herkese güvenilir tur rehberi bulabilirim.“
Vakit kaybetmeden Murat ile iletişime geçtim. Aklımdaki endişeleri anlatan bir mail gönderdim ve gelen cevap beni rahatlatmakla birlikte Bali hevesimi ikiye katladı. Şöyle yazıyordu: “Endişelenmeyin, Tanrıların ve güler yüzlü insanların adasına gidiyorsunuz”… Bu mesajla birlikte artık Bali hazırlıklarıma başlayabilirdim…
Endonezya'nın En Turistik Bölgesi
Bali Adası’nın ismini bilmeyen yoktur ama Endonezya’nın binlerce adasından biri olduğunu eklemekte fayda var. Endonezya yaklaşık 240 milyon nüfusuyla hem Güneydoğu Asya’nın hem de dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi. Fakat Bali Adası’nın sadece yüzde 10’luk bir kısmı Müslüman, geri kalanı ise Hindu... Resmi rakamlara göre tam 17.508 adaya sahip Endonezya’nın en turistik bölgesi, ülkenin 33 idari bölgesinden biri olan Bali Adası.
Ve artık Bali gezimize başlayabiliriz. Türkiye’den yaklaşık dokuz saat süren bir uçak yolculuğuyla Singapur’a varıyorum. Havalimanında iki saat süren bekleyişten sonra aktarma yaparak yaklaşık iki buçuk saatte Denpasar’a iniyorum. Vize kuyruğunda etrafı inceliyorum ve Murat’ın söylediklerini daha iyi anlıyorum. Halkın Tanrılar için yaktıkları tütsüler buram buram kokarken, samimi “merhabalar, hoşgeldinler“ kulağıma doluyor. Bali’nin güleryüz büyüsü benim gibi gelen turistlere de bulaşmış olmalı ki, burada herkes birbirine içten gülümsüyor. Bu arada 25 doları vize memuruna takdim ettikten sonra, Murat’ın yönlendirdiği Balili harika çift Tata ve eşi Robin beni havaalanında karşılıyor ve Intercontinantel Hotel’e doğru yola çıkıyoruz. Endonezya’da trafiğin yoğunluğu, soldan akması ve yollardaki motosiklet bolluğu gözüme çarpan ilk ayrıntılar oluyor.
Ayrıca yol boyunca rehberlerim bana Endonezya nüfusunun neredeyse tamamının Müslüman olduğunu ama Bali Adası halkının neden Hindu dinine mensup olduğunu açıklıyorlar; “Müslüman tüccarlar güneydoğu Asya’ya geldiklerinde Bali limanını ticaret hacmi olarak yeterli bulmadıklarından görmemezlikten gelmişler, bu da Endonezya’nın aksine ada yerlilerinin Hindu dininin etkisi altında kalmalarına neden olmuş.”
Lezzetli Deniz Ürünleri
Konakladığım otel oldukça büyük bir alana sahip. Bali’nin egzotik ortamını ve mimarisini yansıtacak şekilde restore edilmiş. Odamın Hint Okyanusu'na bakan balkonundan, Jimbaran sahilinde sörfleriyle dalgaların üstünden adeta rüzgârla dans eden, kömür renkli yerli çocukları büyük bir keyifle izlemekten de kendimi alamıyorum.
Otelin kahvaltısı mükemmel, her tür damak zevkine hitap ediyor. Yemeklerin hepsi çok lezzetli; sadece öğlen yemeğinde bir makarna ve kola için 25 dolar, akşam yemeğinde ise ızgara balık, salata, bir kadeh şarap ve tatlı için 60 dolar civarında bir ödeme yapacağınızı da unutmayın.
Gün batımında Hint Okyanusu'na nazır romantik bir akşam yemeği için sahildeki irili ufaklı restoranlardan birini tercih ettim. Yerel mutfaklarına takılmadan, deniz ürünlerinin yer aldığı bir menüden seçim yaparak bolca ıstakoz, yengeç, kalamar ve midye yeme şansım oldu. Hesabı merak ediyorsanız, sadece 30 dolar!
Şunu da söylemeden edemeyeceğim; buraya gelmeden önce endişelendiğim böceklerden ve sineklerden eser yok. Burada kaldığım süre boyunca kertenkele fobimi bile yendim. Bali’de kertenkeleler kutsal hayvan olarak biliniyor ve bu nedenle her yerde görmek mümkün…
Fil Safarisi ve Pirinç Terasları
İlk gün rehberlerim Tata ve Robin minibüsleriyle sabah erkenden gelip beni otelimin önünden aldılar. Böylece Bali turlarıma ilk startı vermiş oldum. Fil safarisi için Jimbaran’dan iki saat sürecek olan Ubud’a doğru yola çıkıyoruz. 50 dolarlık giriş bileti canımı yaksa da kendimi içeriye keyifle bırakıyorum. Burada oyuncu filler ziyaretçilere gösteri yapıyorlar. Safari için fillerin dönüşünü beklerken gezebileceğimiz bir alan ve yemek yiyebileceğimiz bir restoran mevcut. Sıra bana geldiğinde filime bambu vererek selamlaştıktan sonra yaklaşık bir saat süren gezimize başlıyoruz. Tropikal meyveler ve çiçeklerle dolu orman gezimizi fil sürücüsü ile sohbet ederek sürdürüyor ve gezi biterken filimizle hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Sakın ha! Fil safarisini denemeden dönmeyi düşünmeyin derim…
Endonezya'da yerli halkın favori yemeği ve en önemli geçim kaynağı pirinç. Bu yüzden fil safarisinden hemen sonra Bali’nin en meşhur pirinç teraslarını görmeye gidiyoruz. Burası sağlı sollu ve gelişigüzel sıralanan dükkânların içinde gizli bir tablo gibi duruyor. Dağlar ve yamaçlarda hatta her yerde pirinç tarlaları var. Bu tarlalar kademeli olarak aşağıya doğru iniyor. Dağdan gelen sular ilk tepedeki pirinç tarlasını suyla dolduruyor ve oradan sırayla doldurarak aşağıya iniyor. Bali’de hemen  her yerde pirinç tarlası görmek mümkün fakat en görkemlisi ve estetiği Ubud bölgesinde yer alan bu teraslar.
Maymun Ormanları
Muhteşem pirinç teraslarından sonra Monkey Forest’e (Maymun Ormanları) geliyoruz. 3 dolara aldığınız bir biletle, dalları bulutları okşayacak kadar uzun ağaçlardan oluşan ve her bir köşesinde maymun ailelerin koşuşturduğu ormana girip dolaşıyorum. Yerel kıyafetler kuşanmış yerli halkın sattığı 1 dolarlık muzları alıp maymunları ellerinizle besleyebiliyorsunuz. Bu arada dikkatli olmanızda fayda var. Maymunlar taşıyabildikleri her şeyi üzerinizden yürütmekte çok başarılılar. Dolayısıyla yiyecek, içecek, incik, boncuk, gözlük ve şapka gibi üzerinizde ne varsa arabada bırakmanızı öneriyorum. Muzu vermeyi deneyenler ufak saldırılara bile maruz kalabiliyor aman dikkat, maymun arkadaşları kızdırmamak lazım.
Ormanın içindeki maymun tapınağını ziyaret ediyoruz. Girişte 5 dolarlık bilet ücreti ödedikten sonra şala benzeyen kumaşları (Monk pantolonu) belimize tutturuyorlar. Kadın ya da erkek olmanız fark etmez, Bali’de gezeceğiniz bütün tapınaklarda bu kumaşları belinize dolamanız gerekiyor. İçerde tüm heybetiyle sanat harikası tapınaklar, meditasyon yapan, fotoğraf çeken turistler ve dua eden Balili insanlar görüyorum. Fotoğraf çekmeye meraklıysanız burada harika kareler yakalayabilirsiniz.
Bu geziler arasında nefis yemekler için Bebek Tepi Sawah restoranı ziyaret edebilirsiniz. (Bu arada Türkçe’deki ‘bebek’ kelimesi, Bali’de ördek anlamı taşıyor, duyduğumda ben de şaşırdım.) 20 dolara, pirinç tarlaları arasında yapılan bambu çardakları ve yerel kıyafetli garsonlarıyla adeta büyüleyici bir öğlen yemeği ziyafeti yaşayabilirsiniz.
Cesur Deneyimler
Rehber Tata’nın anlattığına göre Hindu inancına göre üç tanrı varmış: Yaratıcı, yok edici ve de koruyucu. Her tanrı için de ayrı bir tapınak yapılırmış. Bu tapınakları Bali’de nereye giderseniz görmeniz mümkün. Her evin bir aile tapınağı oluyor. Burada günlük ibadetler yapılıyor, daha büyük kutsal günlerde ise herkes genel tapınaklara gidiyor.
Bali Zoo da görülmesi gereken yerlerden biri. 20 dolara bir bilet alıp sonra rengârenk ve masalımsı bir ormana ayak basıyorsunuz. İlk olarak görkemli Bengal kaplanlarını hayretle izliyorum ve daha önce hayatımda görmediğim hayvanları fotoğraflıyorum. Burada yeni deneyimler yaşayabilmek ve keşifler yapabilmek için cesur olmak lazım.
Ertesi gün Bali’nin en ünlü sahili Padang Padang Beach’i ziyaret ediyoruz. Sörf meraklısı turistlerin hepsi burada. Eğer sizin de sörfe ilginiz varsa Padang Padang sahilinde sörf yapmayı denemelisiniz. Masmavi bir deniz ve ideal boyutta dalgalar sizi fazlasıyla memnun kılacak. Julia Roberts’ın ‘Eat Pray Love’ filmindeki sahne herkesi müthiş etkilemiş olacak ki, Bali’ye gelip masmavi ve insanı büyüleyen  güzellikteki bu sahili görmeden dönen yok. Kumsalda yerel halkın tütsüleriyle yaptıkları dua törenine denk gelirseniz, renkli ve anlamlı fotoğraflar çıkarabilirsiniz.
Bir başka durağımız Thurtle Island. Buraya gidebilmek için öncelikle bir tekne tutmanız gerekiyor. Yapılan pazarlık sonrasında 120 dolardan 80 dolara inerek tabanı camla kaplı tekneyi kiralıyorum. 20 dakika süren, enfes manzaralarla süslü bir yolculuktan sonra çıplak ayakla denize ayak basarak kumsala doğru yürüyoruz. Burası öncelikle dev kaplumbağalarla herkesi etkiliyor. Ben de kaplumbağalarla fotoğraf çekildikten sonra bu küçük adada tura başlıyorum ve daha birçok farklı türden hayvana rastlıyorum.
Büyüleyici Tapınaklar
Bali deyince herkesin aklına tapınaklar geliyor. Manzaralarıyla ünlü öyle tapınaklar var ki, mutlaka ziyaret etmelisiniz. En güzel örneklerinden biri Tanah Lot tapınağı. Burası görüntüsüyle insanı büyülüyor. Denizin kıyısında kocaman bir tapınak. İçeriye girmemize izin vermiyorlar, fakat hemen yanında bir tepeden denize ve tapınağa güzel bir açıyla bakabiliyoruz.
Uluwatu Temple da görülmesi gereken tapınaklardan biri. 10 dolara bilet alarak  içeri giriyoruz. Burası bir tepenin ucuna inşa edilmiş küçük bir tapınak. Dev dalgaları kuşbakışı görebilmemizi sağlayan oldukça yüksek bir yokuş çıkıyorum. Müthiş bir manzarayla karşılaşıyorum. Geziye yine maymunlar eşlik ediyor. Ayrıca Uluwatu Temple’ın en önemli ziyaret sebeplerinden biri, sabahın erken saatlerinde yapılan meşhur Kecak dans gösterisi. Görülmeye değer renkli sahneler oluşturuyor.
Etkilendiğim bir başka tapınak ise Kutsal Su Tapınağı. İnsanlar (Bali halkı ve ziyaretçiler) bir havuzun içinde yedi ayrı musluktan akan suyun altına girerek dua ediyor ve günahlarından arınıyorlar, sonrasında tütsü yakarak dilekte bulunuyorlar. Suyun içinde ıslak kıyafetleriyle dua eden insanların görüntüleri gerçekten görülmeye değer.
Spa'da Hijyene Dikkat
Siz de benim gibi spa düşkünüyseniz size önerim, ucuz diye Bali’de her gördüğünüz spa salonuna girmeyin. Çünkü burada her sokakta neredeyse beş-altı tane salon var ama hijyen konusunu önemsiyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Türkiye ile aynı fiyat olmasına rağmen (1 saatlik Bali masajı 60 dolar) mümkünse kaldığınız otelin spa bölümünü ziyaret ederek, iyi bir masaj deneyimi yaşayabilirsiniz. Otelde hizmet veren Uluwatu Spa beni bu konuda çok memnun etti.
Bali yolculuğu bana manevi anlamda oldukça faydalı bilgiler yükledi. Bali’den döndüğümde kendi ülkeme ve insanlarıma daha hoşgörülü ve samimi bir pencereden bakmaya başladım. Gidip görülmesi ve muhteşem atmosferinin yaşanması gereken bir yer Bali.
Çerez Bilgiler
*Bali’nin para birimi rupiah. Burada euro değil daha çok dolar tercih ediliyor.
*Bali’ye giriş vizesi kişi başı 25 dolar. (Girişte dolar kabul ediyorlar)
*Çıkışta ise kişi başı 150.000 rupiah ödemeniz gerekiyor. Dolar çıkış ödemesinde geçerli olmuyor, rupiah olarak ödeme yapmanızı istiyorlar. (Mutlaka 150.000 rupiahı yanınızda bulundurun, yoksa çok uğraşırsınız)
*Girişte verilen vize ve diğer evrakları çıkışta sizden geri istiyorlar. Bu nedenle evraklarınızı saklayın.
*Kaldığınız otelin taksisini kullanmaya özen gösterin. Dışarıda bindiğiniz herhangi bir taksi sizi ücret ve güvenlik konusunda hayal kırıklığına uğratabilir.
*Bali sanatının gelişimini anlayabilmek için, Puri Lukisan Müzesi’nin resim ve heykel koleksiyonlarını inceleyin.
*Ubud kasabası, Bali’nin kültür merkezi kabul ediliyor. El işleri ve tahta oymacılığı çok yaygın, kasabanın içinde pek çok sanatçı atölyesi ve galeriyi ziyaret edebilirsiniz. *Sanat pazarı Pasar Seni’de Bali yapımı ürünler, yerli el işleri ve ilginç hediyelikler bulabilirsiniz.
*
Dünyanın en nadir ve en pahalı kahvesi ‘kopi luwak’ Bali’de üretiliyor. Mutlaka tadın.

Yazı: Gizem Artış